Yaratılış Gerçeği
|
27 Mayıs 2016 Cuma
Yaratılış Gerçeği
Giriş
Giriş
Kitabın adını okuduğunuz zaman belki de kendinize "Dinsizliğin dini" ne demek diye sormuş olabilirsiniz. Çünkü birçok insana göre din kavramı sadece Allah'ın vahyine dayalı kutsal dinleri içermektedir. Veya "batıl" din olarak bilinen bir kısım inançlar vardır ki; bunlar da Budizm, Hinduizm gibi öğretilerdir. Dinsizlik ise, adından da anlaşılacağı gibi, din ahlakını bütünüyle reddeden, Allah'ın varlığını inkar eden bir anlayıştır.
Fakat şu an dünya üzerinde "din" olarak adlandırılmayan ama aslında adeta bir din gibi benimsenmiş başka inanç sistemleri de mevcuttur. İşte biz bu kitapta dünya üzerinde hakim olan materyalizm, komünizm gibi ideolojileri, bunların kendilerine sözde bilimsel dayanak olarak gördükleri Darwinizm'i ve bunların dışında da dinsizliğe dayalı tüm sistemleri "dinsizliğin dinleri" olarak tanımladık. Çünkü bu ideolojiler, inançlarıyla, uygulamalarıyla, günlük hayata yönelik kurallarıyla dinsiz bir din halini almışlardır. Her birinin adeta ilah olarak gördükleri önderleri, her bir kelimesini ezbere bildikleri ve asla değiştirilemeyecek birer gerçek olarak kabul ettikleri kitapları vardır. Bu sahte dinler çok büyük bir hızla yayılmakta, takipçilerinin sayısı günden güne artmaktadır. Çünkü bunların peşinden gidenler "dinsizliğin dini"ni hakim kılmak için çok ciddi bir çaba içindedirler. Kitaplar yazarak, makaleler yayınlayarak, sürekli bu batıl dinlerin tebliğini yaparak hak dine karşı mücadele etmektedirler.
Dinsizlik dinini savunanların karşılarındaki en büyük engeller ise, Allah'ın inanan kullarına bir rehber olarak indirdiği vahyi, yani Kuran-ı Kerim'dir ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir. Kuran'da, sözünü ettiğimiz batıl dinlerle yapılacak olan mücadele tarif edilmekte ve bu şerefli görev inananlara verilmektedir. Allah'ın vahyine uyan samimi Müslümanların üzerine çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu batıl dinlerin geçersizliğini anlatma hizmetini üzerine alacak, bu uğurda çok ciddi bir şekilde çaba sarf edecek, elindeki tüm imkanları bu yolda kullanacak inançlı kişilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Geçtiğimiz 20. yüzyılda ve içinde bulunduğumuz dönemde, dinsizlik dini belki de tarihte ilk defa bu kadar fazla yayılma imkanı bulmuştur ve bu dinin bağlıları da Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi "hakkı batıl ile geçersiz kılmak için" (Kehf Suresi, 56) mücadele vermektedirler. Bu nedenle de özellikle bu dönemde, Kuran'da tarif edilen bu şerefli mücadele içinde yer almak, dinsizliğin dininin tüm dayanaklarını fikri anlamda geçersiz kılmak çok büyük bir önem taşımaktadır.
Allah bu şerefli görevi üstlenen kullarına çok önemli bir müjde de vermiştir. Kuran'da, "Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size." (Enbiya Suresi, 18) ayetinde haber verildiği üzere, batıl mutlaka yok olacaktır.
Dinsizliğin Dinleri: Materyalizm ve Darwinism
Dinsizliğin Dinleri: Materyalizm ve Darwinism
Maddecilik ya da günümüzde kullanılan adıyla materyalizm, tarihin çok eski dönemlerinden beri var olan fikir sistemlerinden biridir. Materyalizm, tek gerçek varlığın madde olduğunu savunur. Bu batıl anlayışa göre madde ezelden beri vardır ve sonsuza kadar da varlığını sürdürecektir. Materyalizmin en önemli özelliği ise bir Yaratıcı'nın varlığını ve her türlü dini inancı reddetmesidir. Yeryüzünde dinsizliği kendine temel prensip edinen pek çok akım, ideoloji ve fikir sistemi bulunmaktadır. Ancak materyalizm, dini inkar eden bu akımların büyük bir bölümünün temelini oluşturur. Diğer bir deyişle dinsizliğin en etkin dini materyalizmdir.
Maddeci anlayışa, Sümerlerden, eski Yunan dinlerine kadar tarihin her döneminde rastlanmıştır. Ancak bu batıl inanış asıl olarak 19. yüzyılda yaygınlaşıp, yerleşik bir fikir sistemi haline gelmiştir. Çok büyük bir hızla yaygınlaşan bu maddeci anlayışın önünde her zaman için önemli bir engel bulunmuştur. Maddenin ezeli olduğunu iddia eden materyalizmin önündeki bu büyük engel, "evrenin ve canlılığın nasıl meydana geldiği" sorusudur.
Aynı yüzyıl içinde, Charles Darwin'in ortaya attığı evrim teorisi, materyalistlerin önünde bir engel teşkil eden bu soruya tam da onların aradıkları -ama aslında hiçbir geçerliliği olmayan- cevabı vermiştir. Darwin'in ortaya attığı asılsız teoriye göre cansız maddeler kendi kendilerini rastgele gelişen bazı olaylarla organize etmişler ve bunun sonucunda ilk hücre tesadüfen var olmuştur. Ve Darwinizm'e göre yeryüzündeki canlıların tümü, bu ilk hücrenin tesadüfler sonucunda evrimleşmesiyle meydana gelmiştir.
Darwin, bu iddialarıyla aslında bilim tarihindeki en büyük yanılgının mimarıdır. Hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmayan teorisi, kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme"dir. Hatta Darwin'in, Türlerin Kökeni isimli kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, evrim teorisi birçok önemli soru karşısında çaresiz kalmıştır.
Yine de Darwin, bilim geliştikçe teorisinin önündeki bu zorlukları aşabileceğini ve yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğini ummuştur. Bunu da kitabında sık sık belirtmiştir. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır. Öyle ki evrim teorisi bugün, lehinde yürütülen tüm propagandalara rağmen, Avustralyalı ünlü moleküler biyolog Michael Denton'ın Evolution: A Theory in Crisis(Evrim, Kriz İçinde Bir Teori) adlı kitabında vurguladığı gibi "kriz içinde bir teori"dir.1
Ancak 19. yüzyılda evrim teorisi ile ilgili bilimsel gerçekler bilinmiyordu. Ve kendilerine bilimsel bir destek arayan materyalistler için bu teori kaçırılmayacak bir fırsattı. Çünkü Charles Darwin, teorisine dayanarak bir Yaratıcı'nın varlığını inkar ediyordu. O dönemde insanın başıboş tesadüflerin etkisiyle cansız maddelerden oluştuğu iddiası, materyalistlerin en fazla duymak istedikleri şeydi.
Evrim teorisine getirdiği eleştirilerle ve yayınladığı kitaplarla akademik çevrelerde çok saygın bir yere sahip olan Chicago Üniversitesi profesörlerinden Phillip Johnson, evrim teorisinin dinsiz fikir akımları için taşıdığı önemi şöyle açıklamaktadır:
… Darwinizm'in kabul edilmesi Allah'ın varlığının inkar edilmesi anlamına geliyordu ve sonuç olarak Allah'ın vahyine dayalı dinin yerine evrimsel natüralizme dayalı yeni bir inanç oluşturuldu. Bu yeni inanç sadece bilimin değil, hükümetlerin, hukukun ve ahlakın da temel inancını oluşturdu, modernizmin temel dini felsefesi sayıldı.2
Peki Phillip Johnson'ın yukarıdaki sözleriyle de ifade ettiği bu dinsiz felsefenin sahiplerinin gerçek amaçları nedir?
Allah'ın varlığını ve din ahlakını inkar eden bir toplum oluşturmak isteyen materyalistler, insanın, karşısında kendisini sorumlu hissedeceği bir varlık olmadığını iddia ederler. Kendi çarpık anlayışları nedeniyle, insanın başıboş ve sorumsuz olmasını ve hiç kimseye hesap vermek zorunda olmamasını isterler. Materyalistlerin bu cahilce tutkusu, materyalist bir bilim adamı tarafından şöyle özetlenmektedir:
İnsan, evrende anlama kapasitesine ve potansiyeline sahip tek varlıktır. Ama bilinçsiz ve akılsız maddelerin bir ürünüdür. Böylece dünyaya gelişini kendisi başarmış olan insan, sadece kendisine karşı sorumludur. 3
Yukarıdaki alıntıda ifade edilenin ne kadar mantıksız bir çıkarım olduğu, akıl ve vicdan sahibi her insanın rahatlıkla anlayabileceği bir gerçektir. Bu sözlerin sahibi olan materyalist bilim adamı, insanın dünyaya gelişinin kendi başarısı olduğunu iddia etmektedir. Oysa açıktır ki insan dünyaya gelişinin hiçbir aşamasında irade kullanmamış ve karar yetkisine de sahip olmamıştır. Allah insanı yeryüzünde kusursuzca var etmiştir. Ama tarih boyunca materyalist zihniyetin kendini "sorumsuz" hissetme tutkusu, onu bilinçsiz ve akılsız maddelerden bilinçli ve akılcı planlamalar bekleme hezeyanına sürüklemiştir.
Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki, dinsizlerin yukarıda ifade edilen bu başıboş ve sorumsuz bırakılma istekleri sadece 19 ve 20. yüzyılda yaşayan materyalistlere ve evrimcilere ait değildir. Allah Kuran'da geçmiş topluluklarda da aynı düşünce yapısına sahip insanların bulunduğunu şu şekilde bildirmiştir:
İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 36-40)
Allah insanı bir damla sudan yaratmış ardından ayetlerde de bildirildiği gibi ona "düzen içinde biçim vermiş"tir. Yani insanın kendi varlığı hakkında herhangi bir karar yetkisi yoktur; çünkü yaratılmıştır. Ama Allah'ın bu apaçık lütfuna rağmen kimi insanlar -yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi- kendi iradeleriyle yeryüzünde bulundukları ve "başıboş" oldukları iddiasında bulunabilmektedirler.
Maddeci fikir sistemlerinin ve evrim teorisinin "sorumsuz, başıboş insan özlemi", günümüzde de toplum yapısına, bilim ve fikir dünyasına hakimdir. Bu sebeple manevi değerleri hiçe sayan, toplumdaki dirlik ve düzeni sağlayan tüm ahlaki değerlere karşı savaş açan bu çarpık anlayışın bir sonucu olarak, giderek artan bir hızla ahlaki dejenerasyona uğrayan nesiller yetiştirilmiştir.
Bugün bilim, materyalist düşüncenin ve evrim teorisinin geçersiz olduklarını, hiçbir bilimsel delile dayanmadıklarını, hatta bilimsel bulgular ile yalanlandıklarını açıkça göstermektedir. Ancak 150 yıl boyunca ısrarla sürdürülen toplumsal telkin nedeniyle, materyalist düşünce ve evrim teorisi hala birçok insan tarafından sanki ispatlanmış birer gerçek gibi savunulmaktadır. Çünkü bu anlayışın öncülerinin, Allah'ın varlığını inkar edebilmeleri, insanları din ahlakından ve her türlü manevi değerden uzak tutabilmeleri için materyalizme ve evrim teorisine ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde ellerinde dinsizliklerini telkin edebilecekleri herhangi bir malzeme kalmayacaktır.
Neden Bilimin Yalanladığı Bir Teoriyi Hala Savunuyorlar?
Günümüzde pek çok bilim adamı, bilimsel gerçeklere rağmen neden hala evrim teorisini ve materyalizmi savunduklarını aslında açıkça itiraf etmektedir. Örneğin Philip Johnson, evrim teorisinin ateşli savunucularından ve günümüzün en koyu materyalistlerinden biri olan Harvard Üniversitesi'nden genetikçi Richard Lewontin'in bir bilim adamı olarak amacını belirttiği cümlesini aktarmış ve şu yorumu yapmıştır:
Asıl sorun insanlara en yakın yıldızın ne kadar uzaklıkta olduğunu göstermek veya hangi genlerin hangi bilgiyi içerdiği hakkında bilgi vermek değildir… Asıl sorun insanların dünya ile ilgili irrasyonel ve doğa üstü açıklamaları reddetmelerini sağlamaktır. İnsanların öğrenmesi gereken, ister beğenin ister beğenmeyin, şudur: "Biz, tüm fenomenleri maddelerin arasındaki maddi ilişkilerden doğan, maddi bir dünyada yaşayan, maddi varlıklarız". Diğer bir deyişle insanlar Allah'ın varlığını inkar eden materyalizme inanmalıdır…4
Lewontin'in bu ifadeleri, maddeci fikri savunanların aslında nasıl çarpık bir mantık anlayışına sahip olduklarını da göstermektedir. Çünkü bugün bilimin ortaya koyduğu gerçekler, materyalizmin öne sürdüğü iddiaların akıl ve mantıkla taban tabana zıt olduğunu ortaya koymuştur. Ama materyalistler her türlü bilimsel delile rağmen, körü körüne bağlandıkları inançlarını korumakta kararlıdırlar ve bu uğurda hizmetlerini sürdürmektedirler. Sydney Üniversitesi'nden, antropolog Dr. Michael Walker da evrim teorisine neden hizmet edildiğini şöyle açıklamaktadır:
Birçok bilim adamı ve teknoloji uzmanının Darwin'in teorisine onay veriyor olmalarının tek nedeninin, bu teorinin Yaratıcı'nın varlığını reddetmesi olduğunu kabul etmek zorundayız.5
Darwinizm'in bilim dışı iddialarını reddeden saygın bilim adamı Phillip Johnson ise, Darwinizm'in neden bilimin dinsiz liderleri için "yeri doldurulamaz" bir önemi olduğunu ve neden her ne pahasına olursa olsun onu korumaya çalıştıklarını şöyle anlatır:
Modern bilimin liderleri, kendilerini 'dindarlara' -yani bir Yaratıcı'nın var olduğuna inananlara- karşı girişilen bir savaşın öncüleri olarak görmekteler… Darwinizm ise, 'dine' karşı girişilen bu savaşta yeri doldurulamaz ideolojik bir rol oynamaktadır. İşte bu nedenle bugün bilim çevreleri, Darwinizm'i test etmeyi değil, ne olursa olsun korumayı kendilerine amaç edinmişlerdir. Bilimsel araştırmaların kuralları da, bu ideolojiyi doğrulayacak şekilde belirlenmektedir.6
Materyalist ve ateist felsefenin en önde gelen savunucuları ve bunları tüm dünyaya yaymayı kendilerine hedef edinen "dinsizliğin önderleri", Johnson'ın da belirttiği gibi, Darwin'in evrim teorisine kendi ideolojilerine sözde bilimsel bir dayanak sağladığı için sahip çıkmışlardır.
Bu durumun örneklerine geçmişte, evrim teorisinin ilk ortaya atıldığı günlerde de rastlanmıştır. Örneğin diyalektik materyalizmin kurucularından, din düşmanı Friedrich Engels evrim teorisinin, kendi savunduğu fikirler açısından ne kadar önemli olduğunu defalarca ifade etmiştir. Engels, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabını okuduktan sonra şöyle demiştir:
Bizim teorimiz evrimin teorisidir, ezberlenecek ve mekanik olarak yinelenecek bir dogma değildir.7
Diyalektik materyalizmin diğer ünlü ismi Karl Marx ise, yakın dostu Friedrich Engels'e yazdığı bir mektupta Darwinizm hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
Bizim görüşlerimizin tabii tarih temelini içeren kitap işte budur.8
Amerikalı botanik profesörü Conway Zirckle ise, komünizmin kurucuları olan Marx ve Engels'in Darwinizm'i neden benimsediklerini aşağıdaki sözleriyle açıklar:
Marx ve Engels, evrim teorisini, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlanır yayınlanmaz benimsediler… Evrim, komünizmin kurucuları için, insanlığın doğaüstü bir gücün müdahalesi olmadan nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna getirilen cevaptı ve dolayısıyla savundukları materyalist felsefenin temellerini desteklemek için kullanılabilirdi. Dahası, Darwin'in evrimi yorumlama biçimi -yani evrimin bir doğal seleksiyon süreci içinde geliştiği teorisi- onlara o zamana dek hakim olan teolojik (dini) düşüncelere karşı koyma fırsatı veriyordu. Doğal seleksiyon teorisi sayesinde, bilim adamları organik dünyayı materyalist bir terminoloji ile yorumlama şansı elde etmiş oluyorlardı.9
Bu ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi, materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Marx ve Engels'in, Darwin'i desteklemelerinin ardındaki tek neden dine olan düşmanlıklarıydı. Aslında bilimsel açıdan hiçbir değeri olmayan, yalnızca Darwin'in hayal gücünden kaynaklanan bazı mekanizmalara ısrarla sahip çıkmaları bu yüzdendi. Nitekim Friedrich Engels bir kitabında Darwin'in teorisini niçin önemli gördüğünü şöyle ifade etmişti:
Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi.10
Görüldüğü gibi Engels, evrim teorisinin yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlının nasıl var olduğunu açıklayabildiğini zannetme yanılgısına düşmüştü. Ama Darwin'in teorisinin kanıtlanmış olduğunu zanneden ve döneminin bilimsel açıdan geri kalmışlığını ortaya koyan yalnızca Engels değildi. Geçmişte yaşamış komünist ve dinsiz liderlerin en kanlısı olarak bilinen Joseph Stalin de otobiyografisinde evrim teorisine verdiği öneme şöyle dikkat çekmişti:
Okullardaki öğrencilerimizin zihnini altı günde yaratılış efsanesinden temizlemek için onlara üç şeyi özellikle öğretmeliyiz: Dünyanın yaşını, jeolojik orijinini ve Darwin'in öğretilerini.11
Görüldüğü gibi materyalist inanışa sahip fikir akımlarının ve Darwin'in evrim teorisinin ortak oldukları nokta dinsizliktir. Bu fikir akımlarını savunanların yegane amaçları insanların tamamına Allah'ın varlığını inkar ettirebilmektir. Allah, "Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler." (Kasas Suresi, 41) ayetiyle insanların inkar etmeleri için çaba sarf eden bu liderlerin varlığını Kuran'da bildirmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. Dinsizliğin "Ateşe Çağıran" Önderleri bölümü)
Ancak Allah başka bir ayette, insanları inkara sürükleyenlerin uğrayacakları sona da şu şekilde dikkat çekmektedir:
… Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu 'engelleme ve çevirmelerinden' dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz. (Enam Suresi, 157)
Materyalizmin çökertilmesi, aynı zamanda dünya üzerinde gün geçtikçe daha fazla yaygınlaşan dinsizliğin ortadan kaldırılması anlamına da gelmektedir. Bunun içinse, insanlara maddenin ezeli ve ebedi olmadığının anlatılması ve evrim teorisinin bilimsel açıdan tamamen geçersiz bir teori olduğunun duyurulması gerekmektedir. (Kitabın "Maddenin Ardındaki Sır" bölümünde maddenin ezeli ve ebedi olmadığına yönelik bilgiler verilmektedir ve materyalistlerin kendi ifadeleriyle bu bilgiler, "materyalizmin tüm kültür dokusunu yok etmekte"dir.) Bu sayede Allah'ın varlığını inkar eden düşünce sistemlerinin tamamı yok edilmiş olacaktır.
Bu, materyalizmi bekleyen kaçınılmaz sondur. Allah'ın bir ayetinde bildirdiği gibi; "Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 139)
Darwinizm'in Dinsizlik İçin Önemi
Belki bu kitabı okuyanların bazıları, Darwinizm ve materyalizm gibi fikirlerin dinsizliğin en önemli dayanağı sayılamayacağını, çoğu insanın bu kavramlardan hiç haberi olmadığı halde dinsiz ya da dinden tamamen habersiz bir yaşam sürdüğünü düşünüyor olabilir. Bu fikir ilk bakışta doğru gibi durabilir: İçinde bulunduğumuz çağa bakıldığında, insanların çoğunun hiçbir şey düşünmemeye dayalı bir hayat sürdükleri görülmektedir. Özellikle gençler arasında, sadece bol para kazanıp eğlenceli hayat sürmeye dayalı yüzeysel bir kültür gelişmiştir. Bu yüzeysel kültür içinde "ben nasıl var oldum, kim beni yarattı" gibi sorulara yer yoktur. Bu insanlar ne kendilerini Allah'ın yaratmış olduğunu düşünürler, ne de sapkın ideolojilerinin bilincindedirler. Kafalarını dolduran düşünceler, film yıldızlarının hayatları, pop şarkıcılarının skandalları ve buna benzer tamamen boş konulardır. Toplumun büyük kısmı da yine nasıl var oldukları gibi "derin" konularla ilgilenmez. İnsanların bütün düşünce leri -kendi deyimleriyle- "geçim derdi" ya da benzeri dünyevi konular ve güncel meseleler üzerine yoğunlaşmıştır.
Sonuçta toplumda Darwinizm'e inanan, materyalist felsefeyi bilinçli olarak benimseyen insanların oranı hiçbir zaman büyük bir yüzde oluşturmaz. Bazı insanların din ahlakından uzak durmalarının nedeni, çoğunlukla akıllarının bomboş olmasıdır. İşte bu nedenle de, yukarıda sözünü ettiğimiz "Darwinizm ve materyalizm bu kadar önemli mi?" sorusu doğmaktadır. Ancak eğer bu tablo biraz daha yakından incelenirse, gerçekte Darwinizm'in dinsizliği ayakta tutan en önemli unsur olduğu görülür. Çünkü Darwinizm'i benimseyen kitle, toplum içindeki oranı az da olsa, o topluma fikri açıdan yön veren kitledir. Örneğin ABD'de yapılan bir kamuoyu araştırmasında, toplumun sadece %9'unun ateist evrimci olduğu ortaya çıkmıştır. Ama bu %9'luk kesim, üniversitelerde, medyada, resmi bilim kurumlarında ya da film sanayisinde hakim durumdadır. Topluma yön veren, eğitim politikasını belirleyen, medya yoluyla halkın bilincini şekillendiren kesim, büyük ölçüde söz konusu ateist evrimcilerden oluşmaktadır.
Dikkatli bir biçimde bakılırsa, aynı durumun pek çok ülkede geçerli olduğu görülür. Bu noktada ilgi çekici bir gösterge, komünist ideolojiyi savunan kimselerin, fikri ve kültürel alanlardaki çabasıdır. Bilindiği gibi bugün komünizm, birkaç ülke dışında, siyasi bir sistem olarak çökmüştür. Ama gerçekte komünizm hala bazı çevrelerce yoğun olarak gündemde tutulabilmektedir. Çünkü önemli olan komünizmin fikri temelini oluşturan materyalist felsefedir ve materyalist felsefe hala yaşamaktadır.
Komünistler de "Marx'ın ekonomi teorisinde bazı yanılgılar vardı ama materyalizm yaşıyor" mesajını sık sık vermektedirler. Pek çok ülkeye bakıldığında, komünistlerin kültürel yönden ciddi bir örgütlenme içinde oldukları, sanat, bilim, felsefe gibi alanlarda son derece önemli bir etki sağladıkları görülebilir. Yayınevlerinin önemli bir bölümü, onların denetimindedir. Kitap fuarlarında onların fikriyatı ön plana çıkmaktadır. Büyük medya kuruluşlarını yönlendiren, buralarda köşe yazarlığı yapan kişilerin önemli bir bölümü de, "68 kuşağı" olarak bilinen veya "eski tüfek" olarak tanımlanan Marksist kökenli kimselerdir. Bunlar komünizmin ekonomik olarak çöktüğünü kabul etmelerine rağmen, materyalist felsefeye olan bağlılıklarını sürdürmekte ve kendilerince "din halkın afyonudur" diye düşünmeye devam etmektedirler.
İşte Darwinizm, bu kimselerin dinidir. Darwinizm'e her ne olursa olsun körü körüne inanmakta ve ellerindeki imkanları kullanarak bu teoriyi yaşatmak için çaba harcamaktadırlar. Toplumun önemli bir bölümü "ben nasıl var oldum" sorusu üzerinde hiç düşünmeden bomboş bir zihinle yaşıyor olabilir. Ama bu soruyu düşünen insanların çoğu, az önce belirttiğimiz komünist örgütlenme yüzünden, Darwinizm'le aldatılmaktadır.
Genç bir insan üniversiteye gittiğinde Darwinist hocaların telkini altında kalmakta, kitap fuarını gezdiğinde Darwinist ve ateist kitaplarla karşılaşmakta, bir sanat galerisine, tiyatro oyununa gittiğinde, yine aynı mesajlara maruz kalmaktadır. Böylece toplumun eğitimli ve kentli kesimini etkisi altına alan dinsiz bir kültür oluşturulmaktadır. Darwinizm ise bu kültürün en büyük dayanağıdır.
Bu büyünün etkisi altına girmiş olanlar, Darwinizm'i bilimsel bir gerçek sanmakta, din ahlakını ise sözde "halk kesimlerinin sahip olduğu geleneksel bir inanç" olarak görmektedir. Nitekim Kuran'da inkarcıların, "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Eskilerin masalları" (Nahl Suresi, 24) diye cevap verdikleri bildirilmektedir. Oysa gerçekte din ahlakının yaşanması, insanın Yaratıcımız olan Allah'a dönüp-yönelmesidir, Rabbimiz'in bildirdiği hak olan bir gerçektir. Ama Darwinizm'le aldatılan kişiler, bu gerçeği kavrayamayacak kadar şuursuzlaşmıştır.
Bu din ahlakından uzak kültürün ortadan kaldırılması için, Darwinizm'in ve materyalist felsefenin ilmi yöntemle yıkılması zorunludur.
DİPNOTLAR
1. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 19852. Phillip E. Johnson, Defeating Darwinism Intervarsity Press, 1997, s.99
3. George Gaylord Simpson, Life of The Past:An Introduction to Paleontology, New Haven: Yale University Press, 1953.
4. Phillip E. Johnson, Objections Sustained, İntervasity, 1998, USA, s. 69-70
5. Dr. Michael Walker, Quadrant, Ekim 1982, s.44
6. Phillip Johnson, Darwin on Trial, 2.b. Illinois:Intervarsity Press, 1993, s.155
7. Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 2, 1870-1895, Sol Yayınları, birinci Baskı, Ekim 1996, Ankara, Çev:Yurdakul Fincancı, (Kitabın orjinali Moskova 1975 basımı) (Marx and Engels Corespondence, International Publishers, 1968, Letter from Engels to Florence Kelley Wischnewetsky)
8. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and The Social Science, University of Pennsylvania Press, 1959, s.527
9. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and The Social Science, University of Pennsylvania Press, 1959, s.85-86
10. Marx – Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156
11. Kent Hovind, The False Religion df Evolution,
http://www.hsv.tis.net/ke4vol/evolve/ndxng.html (Bu kitap sadece internette yayınlanmıştır)
Materyalizmin Oluşturduğu Sahte Dinler
Materyalizmin Oluşturduğu Sahte Dinler
Önceki bölümde de gördüğümüz gibi insanları din ahlakını yaşamaktan uzaklaştıran, manevi değerlerini tahrip eden en tehlikeli fikir akımlarından biri materyalizmdir. Günümüz toplumlarının büyük bir bölümü, farkında olsun veya olmasın, materyalist dünya görüşünün etkisi altındadır. Ancak burada önemli bir noktanın belirtilmesi gerekmektedir. Materyalist dünya görüşüne sahip olmanın tek göstergesi, Allah'ın varlığını açıkça inkar etmek değildir. İnsanların büyük bir bölümü Allah'ın varlığını kabul ederler, ama buna rağmen maddeci bir bakış açısına sahiptirler. Kuran'da bu çarpık mantığa sahip insanlarla ilgili çok sayıda ayet vardır. Bu ayetlerden bazılarında şöyle buyrulmaktadır:
De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz? (Yunus Suresi, 31-32)
De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" De ki: "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?" "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de sakınmayacak mısınız?" De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor." "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?" Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. (Müminun Suresi, 84-90)
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer Suresi, 38)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, bu kişilere inançları sorulduğunda Allah'a ve dine inandıklarını söylerler. Fakat Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edemez, O'na başka varlıkları ortak koşarlar. İşte bu insanlar, hak dinden uzak bir bakış açısının oluşturduğu sahte dinlere mensupturlar. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların bir bölümü "din" olarak Allah'ın vahyine dayalı gerçek dine değil, özünü dinsizliğin oluşturduğu sahte ve yapay dinlere uymaktadır.
Yukarıda sözünü ettiğimiz insanların yanı sıra bir de açıkça Allah'ı ve ahireti inkar eden kişiler vardır. Bu kişiler diğer insanların da kendileri gibi inkara yönelmeleri için çaba harcarlar. Günümüzde birçoğu, materyalizmin ve evrim teorisinin bağlıları olarak karşımıza çıkan bu insanlar, diğer insanlara da kendi inançları doğrultusunda telkinlerde bulunurlar.
Ancak materyalistlerin, Allah'ın varlığını bilen, ama gücünü takdir edemeyen geleneksel bir din anlayışına sahip toplumlarda uyguladıkları yöntemler, ateizme daha yatkın olan toplumlarda uyguladıklarından farklıdır. Materyalistler, her toplumun yapısına göre şekillendirdikleri yeni dinler ve maddeyi esas alan telkinlerle insanları, Allah'ın elçileri vasıtasıyla indirdiği hak dinlerden uzaklaştırmaya çalışırlar.
İçine hurafelerin katıldığı, özünden uzaklaştırılan bir din anlayışına sahip insanların ise dinsizlikle mücadele etmesi ve dinsizliği etkisiz hale getirmesi imkansızdır. Hatta böyle bir din anlayışı dinsizliğe -bilerek veya bilmeyerek- destek sağlayacaktır. Bu nedenle materyalist bakış açısıyla oluşturulan sahte dinlerin özelliklerinin üzerinde durmak ve bu sapkın din anlayışlarını tanımak dinsizlikle mücadele konusunda son derece önemlidir. İlerleyen sayfalarda öncelikle dinsizliğin dinlerinden bu kitaba konu olan ikisinin, yani materyalist ve evrimci dinin bazı özellikleri üzerinde duracağız. Ve bu sahte dinlerin inanç şekillerinin, Kuran'da bildirilen putperest inançlarla aralarındaki dikkat çekici benzerlikleri inceleyeceğiz.
20. Yüzyılın Putperestleri
Allah Kuran'da, Kendisi'nden başka varlıklara tapan, cansız putları ilah edinen insanların varlığından ve elçilerinin bu insanlarla olan mücadelesinden söz etmektedir. Birçok insan geçmişte yaşamış olan ve cansız putlara tapan bu toplumların ilkel bir yaşam sürdüklerini ve bu nedenle böyle bir din anlayışına sahip olduklarını zanneder. Hatta günümüzdeki bazı geri kalmış Afrika kabilelerinin totemlere tapmalarını da, bu toplumların ilkelliği ile bağdaştırır.
Oysa Kuran'da puta taptıkları belirtilen toplumların inanç ve bakış açılarını dikkatlice incelediğimizde, günümüz insanlarının bir kısmının yaşayışlarıyla aralarında çok büyük benzerlikler olduğunu fark ederiz. Bu putperest toplumlar nasıl kendilerine cansız heykelleri, tahtadan, taştan yapılmış eşyaları ilah edinmişlerse, günümüzde de cansız maddeleri kendilerine bir nevi ilah kabul eden anlayışlar vardır. Putperestlerle günümüzdeki birtakım anlayışlar arasındaki benzerliklere geçmeden önce, Kuran'da Allah'ın putperest toplumlar hakkında verdiği bazı bilgiler üzerinde duralım.
Kuran'da sözü edilen putperest topluluklardan biri Hz. İbrahim'in kavmidir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
(İbrahim) Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? (Meryem Suresi, 42)
(İbrahim) Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." (Enbiya Suresi, 52-54)
Ayetlerde de bildirildiği gibi Hz. İbrahim'in babası ve kavmi, kendi elleriyle oluşturdukları, hiçbir şeyi yaratmaya güç yetiremeyen cansız maddeleri ilah olarak kabul etmişlerdi. Bir varlığı ilah olarak kabul etmenin anlamı, o varlığın yaratma, rızık verme, bereket verme, şifa verme, azap verme, doğa olaylarını yaratma gibi özelliklerin tümüne veya bir kısmına sahip olduğunu kabul etmek demektir. Hz. İbrahim döneminde böylesine ilkel bir inanca sahip olan putperestler kendi elleriyle yaptıkları cansız heykellerin bu tür özelliklere sahip olduklarını öne sürüyor ve onların önünde bel bükerek bu putlara ibadet ediyorlardı.
Bu kavmin günümüzdeki bazı inanç sistemleriyle olan şaşırtıcı benzerliklerini ise ilerleyen satırlarda ele alacağız.
Günümüz Toplumlarında Hakim Olan Putperest İnanç
Putperestler, taştan, tahtadan oyulmuş, cansız, konuşma yeteneği olmayan, kısacası hiçbir şeye güç yetiremeyen heykellerin güç sahibi olduklarını iddia etmişlerdir. Hatta bu putların tüm evreni yarattıklarına ve evrenin işleyişi için gereken kontrolü ellerinde bulundurduklarına inanmışlardır. Bu yüzden onların karşısında bel bükmüş, sağlığı, bereketi ve rızkı onlardan istemişlerdir.
Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, günümüzde de aynı putperest mantığı yaşatanların varlığı açıkça ortaya çıkar. Materyalistler ve evrimciler, aynı geçmiş dönemde yaşamış olan putperestlerin, taştan yapılmış heykelleri evrenin ve canlılığın var oluşunda güç sahibi gördükleri gibi, şuursuz atomlardan oluşan cansız maddelerin bir güce sahip olduklarını öne sürerler. Bu cansız maddelerin tesadüfler sonucunda biraraya gelerek kendi kendilerini organize ettiklerini ve son derece kompleks ve kusursuz özelliklere sahip olan canlıları oluşturduklarını iddia ederler.
Dahası, onlara göre evrende meydana gelen her olay yine cansız ve şuursuz atomlardan oluşan "doğa"nın bir işidir. Örneğin evrimcilere ve materyalistlere göre bir kasırga veya bir deprem "doğa"nın karar vermesiyle meydana gelir ve bu olayları anlatırken "tabiat ananın gazabı" veya "doğanın mucizesi" gibi terimler kullanırlar. Ama "doğa" denen gücün ne olduğunu, nereden kaynaklandığını açıklayamazlar. "Tabiat ana" veya "doğa" olarak isimlendirdikleri bu sözde güçler, geçmişte yaşayan putperest toplumların "toprak ana", "bereket tanrıçası" gibi isimler verdikleri putlarından farklı değildir aslında. Ortadan sadece semboller kaldırılmış, gözle görülmeyen cansız maddeler ve tesadüfler ilah edinilerek, onların yaratma gücüne sahip oldukları iddia edilmiştir.
Evrimcilerin ve materyalistlerin bu gizli ilahlarını, kendisi de koyu bir evimci olan Fransız zoolog Pierre Paul Grassé şöyle açıklamaktadır:
… (Evrimcilerin canlılığın açıklaması olarak öne sürdükleri) Tesadüf, ateizm görüntüsü altında kendisine gizlice tapınılan bir tür ilah haline gelmiştir.12
Tesadüfleri, cansız maddeleri, şuursuz atomları yaratma gücüne sahip varlıklar zannetmek elbette ki önemli bir mantık bozukluğudur. Putperestler nasıl elleriyle yaptıkları putların tüm varlıkları yarattıklarına inanıyorlarsa, evrimciler ve materyalistler de cansız maddelerin kendi kendilerine canlı varlıkları oluşturduklarına inanmaktadırlar. Bu inancın kökeni, cansız maddeleri akıl ve irade sahibi, karar alabilen ve bu kararları uygulayabilen varlıklar olarak kabul etmeye kadar gitmekte ve böylece aslında herşey ilah olarak görülmektedir.
Örneğin kara topraktan çok güzel bir kokuyla ve göz alıcı bir renkle çıkan bir gülü evrimciler ilah edinmişlerdir, çünkü gülün kendi kendine oluşabileceğine, yani bir gülü oluşturan cansız maddelerin gülü kendi kendilerine tasarlayıp yarattığına iman etmektedirler. Aynı şekilde evrimciler portakalları, elmaları, çilekleri, muzları, üzümleri, ağaçları, çiçekleri, ceylanları, aslanları, filleri, karıncaları, balarılarını, sinekleri, deniz altındaki tüm canlıları, topraktan çıkan karpuzu, maydanozu, kısacası var olan herşeyi canlı cansız tüm varlıkları, kendi kendilerini oluşturabilme yeteneğine sahip birer ilah olarak görmektedirler. Çünkü tüm bu saydığımız ve burada sayamadığımız milyonlarca canlının kendi şuurları ve iradeleriyle bir gelişme gösterdiklerini, şu anki fiziksel özelliklerine ve bilinç sergileyen davranışlarına sahip olduklarını iddia etmektedirler.
Örneğin evrimciler, bir balarısının geçmişte farklı bir canlı olduğunu, daha sonra arı olmaya karar vererek kendi vücudunda bal üreten mekanizmalar kurduğunu iddia ederler. Sineklerin de aslında eskiden uçamayan canlılar olup, günün birinde kendilerine bir çift kanat oluşturarak uçmaya başladıklarını söylerler. Üstelik bugünün insan yapımı helikopterleriyle, uçaklarıyla dahi kıyaslanamayacak mükemmelikte uçuş sistemleri geliştirerek…
İşte evrimcilerin yeryüzünde var olan milyarlarca canlı ile ilgili anlatabilecekleri bu tür sayısız hikaye vardır. Ve bu hikayelerin tümünde dikkat çeken ortak nokta, canlıları oluşturan cansız atomların veya içinde yaşadıkları cansız doğanın aklı, şuuru ve bilinci olduğuna yöneliktir. Anlattıkları tüm bu senaryoyu, "doğal seçilim", "rastlantısal mutasyonlar", "coğrafi izolasyon" gibi bilimsel görünüm sağlayan terimlerle süslerler. Ama sonuçta savundukları şey, doğayı oluşturan cansız maddelerin kendi kendilerine kusursuz canlılar yaratabildikleri iddiasıdır.
Bundan çıkan sonuç, tüm bu varlıkların bağımsız ilahlar olarak kabul edilmeleridir. Yani evrimcilerin yüz binlerce, milyonlarca, hatta katrilyonlarca putu vardır; muz putu, portakal putu, sivrisinek putu, maydanoz putu, kedi putu, karanfil putu, gül putu, balina putu, zürafa putu, tavuskuşu putu, kelebek putu, örümcek putu, akasya putu, mandalina putu, karınca putu, fil putu, menekşe putu… Çünkü bu inanca göre, bu varlıkların tamamı kendi kendini ve kendilerinden sonraki nesillerini yaratabilen birer ilahtır.
Evrimcilere göre çeşitli maddeleri oluşturan şuursuz atomlar aynı zamanda atmosferi de kusursuzca tasarlamışlar ve organize ederek "yaratmışlar"dır. (Allah'ı tenzih ederiz) Böylece atmosfer, dünya için koruyucu bir tavan olmuş ve yeryüzünde canlılığın oluşabilmesi ve devam edebilmesi için gerekli tüm özellikleri kendisinde var edebilmiştir. Yani maddeyi ilah edinenlerin bu konuda da güç sahibi gördükleri putları varvardır; karbon putu, oksijen putu, helyum putu, hidrojen putu, azot putu, demir putu…
Yine bu yanlış inanışa göre, görmek nedir bilmeyen atomlar önce biraraya gelmişler, sonra birbirleriyle anlaşarak kusursuz bir organizasyon yapmışlar ve bunun sonucunda da görebilen bir gözü oluşturmuşlardır. Ancak öyle bilinçli ve planlı davranmışlardır ki, gözden önce gözü yerleştirecekleri göz çukurunu oluşturmak için diğer atomların organize olmalarını da sağlamış ve bunun için meydana gelmesi gereken tesadüfleri sabırla beklemişlerdir. Gözü oluşturan atomlar böylesine mükemmel bir organı ve duyuyu yaratabildikleri için evrimcilere göre görmeyi sağlayan "ilahlar"dır. Yani geçmişte yaşamış insanlar nasıl kendilerine yağmur yağdıracağına inandıkları hayali "yağmur tanrısını" ilah edinmişlerse, evrimciler de göze ait atomları, gözü oluşturan ilahlar olarak benimsemişlerdir.
Bu mantığa göre, materyalist ve evrimci dinin, katrilyon x katrilyon x katrilyondan daha fazla taptıkları ve yaratıcı olarak kabul ettikleri ilahları vardır. Evrende görülen her varlığın kendi kendine ve tesadüfler sonucunda meydana geldiğini söylemek, evrendeki her varlığı tesadüflerle birlikte ilah olarak kabul etmek demektir. Şuursuz atomların ve tesadüflerin kusursuz ve eksiksiz tasarımlar ortaya çıkardıklarını iddia etmekle, totemlerin önünde eğilip tahta heykelden sağlık ve bereket istemek aynı mantık bozukluğunun ürünüdür. Değişen tek şey içinde yaşanılan yüzyılların ismidir.
Evrimcilerin Sahte İlahları: Şuursuz Atomlar
Üstünde taş, toprak, beton veya asfalt diye yürüdüğünüz, koltuk diye oturduğunuz, ciğerlerinizle hava diye soluduğunuz, yaşamınızı sürdürebilmek için yediğiniz yiyecekler ile vücudunuzun 3'te 2'sinden fazlasını oluşturan su ve hatta tüm bedeninizin içinde ve dışında var olan canlı-cansız herşey atomlardan meydana gelmiştir. Ayrıca evreni oluşturan yıldızlar, galaksiler, güneşler ve bu arada üzerinde yaşadığınız dünya da tıpkı sizin gibi atomlardan oluşmuştur. Gezdiğiniz her yerde, bulunduğunuz her köşede, şehrin her binasında, tozunda, havasında yine atomlar vardır.
Bilindiği gibi tüm canlılar da karbon, hidrojen, oksijen, kalsiyum, magnezyum, demir gibi elementlerin atomlarından oluşmaktadır. Dolayısıyla insan da bu atomlardan meydana gelmektedir. Darwinizm ise bu atomların şuursuz tesadüfler sonucu biraraya geldiklerini iddia eder. Yani evrimci mantığa göre söz konusu şuursuz atomlar yığını, şuurlu bir insanı, mesela atom üzerinde ihtisas yapmış bir atom mühendisini oluşturma kararı almışlardır.
Bu saçma iddiayı biraz daha detaylı incelemek gerekirse karşımıza şöyle bir sonuç çıkar: Sebebi belli olmayan bir gücün etkisiyle çeşitli atomlar oluşmuş, daha sonra bu atomlar tesadüfen biraraya gelerek yıldızları, gezegenleri yani tüm gök cisimlerini meydana getirmişlerdir. Daha sonra yine aynı atomların tesadüfi şekilde biraraya gelmesi ile son derece kompleks yapıda canlı bir hücre oluşmuş, sonra da atomlardan oluşan bu canlı hücre sözde bir evrim süreci geçirerek son derece olağanüstü sistemlere sahip canlıları ve en son aşamada da son derece şuurlu olan insanı meydana getirmiştir. Tamamıyla tesadüfler sonucu var olan insan, yine tesadüfler sonucu oluşan aletlerle, örneğin bir elektron mikroskobuyla kendisini oluşturan atomları keşfetmiştir. İşte Darwinizm'in bilimsel bir tez olarak öne sürdüğü mantık tam olarak budur.
Bu durumda evrim teorisi, açıkça her bir atomu "ilah" olarak kabul etmektedir. Akıl ve bilinç sahibi insanı oluşturan atomların kendilerine ait bir şuurları ve iradeleri yoktur. Ama evrimciler her nasılsa bu cansız atomların biraraya gelip, örneğin bir insanı meydana getirdiklerini, sonra da bu "atomlar topluluğu"nun okumaya, üniversite bitirmeye karar verdiğini iddia etmektedirler.
Bu iddiaya göre atomların aynı zamanda çok ilginç yetenekleri de vardır; bu atomlar yine atomlardan oluşan yemekleri yerler, yerken tadını alırlar; yine atomlardan oluşan gülü koklarken de kokunun zevkine varırlar. Aynı atomlar, bulundukları mekanın sıcaklığını hissederler. Bu arada atomlar teypten çıkan ses dalgalarını dinleyip, müziğin ritmini tutabilirler. Evrimci iddiaya göre çok sayıda atom biraraya gelince düşünebilir, özleyebilir, sevinir veya üzülür. Dahası bir komedi filmi seyredip, seyrederken kahkahalarla gülebilir.
İşte bu noktada artık geçmiş kavimlerin tahtadan, taştan edindikleri putlarla atomlar arasında bir farklılık kalmamaktadır. Nasıl ki geçmiş kavimler tahta parçalarının birtakım güçlere sahip olduklarını iddia ettilerse, evrimciler de şuursuz atomların aynı güçlere sahip olduklarını söylemektedirler.
Oysa evrende var olan hiçbir şeyin bir rastlantı sonucu oluşamayacağı, ancak üstün bir şuur ve iradenin varlığıyla hayat bulabileceği açık bir gerçektir. Gerek insanın gerekse doğanın her ayrıntısında çok büyük bir aklın ve ilmin izleri görülmektedir. İşte bu ilmin ve aklın sahibi göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır.
Allah, hiçbir gücü olmayan putlara tapan kavimlerin yaptıklarının geçersiz kılınacağını ve üzerinde bulundukları yolun da "mahvolacağını" şöyle haber vermiştir:
İsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. "Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir. O sizi alemlere üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka bir ilah mı arayacağım?" (Araf Suresi, 138-140)
Güneş Dini
Günümüz evrimci ve materyalistleri ile geçmişteki putperest toplumlar arasındaki bir diğer benzerlik, her iki grubun da Güneş'e tapınmaya dayalı dini bir inanca sahip olmalarıdır.
Güneş'e tapınmak, tarihin en eski dönemlerinden beri var olan sapkın bir inançtır. Güneş'in kendilerine ısı ve ışık sağladığını gören insanlar, bu durum karşısında varlıklarını bu gök cismine borçlu oldukları zannına kapılmışlar ve Güneş'i ilahlaştırmışlardır. Bu sapkın inanç, tarihte pek çok toplumu Allah'ın hak dininden uzak tutmuştur. Kuran'da bu konuya değinilir ve Hz. Süleyman devrinde yaşayan Sebe Halkı'nın Güneş'e taptıkları şöyle anlatılır:
Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da Güneş'e secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar). (Neml Suresi, 24-25)
Dikkat edilirse, insanların Güneş'e tapmaları, tam bir cehaletin ve akılsızlığın sonucudur. Güneş'in Dünya'ya ısı ve ışık ulaştırdığı doğrudur, ancak bunun için şükredilmesi gereken varlık, Güneş değil, onu yaratmış olan Allah'tır. Hiçbir şuuru olmayan bir madde yığını olan Güneş'i Allah bir zamanlar yok iken yaratmıştır. Gelecekte bir gün de yakıtı tükenecek ve sönüp gidecektir. Allah, Güneş'i de, tüm diğer gökcisimlerini de yoktan yaratmıştır ve dolayısıyla tüm bu varlıklar nedeniyle övülüp yüceltilmesi gereken Allah'tır. Bir ayette bu gerçek şöyle açıklanır:
Gece, gündüz, Güneş ve Ay O'nun ayetlerindendir. Siz Güneş'e de, Ay'a da secde etmeyin. Allah'a secde edin, ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz. (Fussilet Suresi, 37)
İlginç olan, günümüz evrimcilerinin de eski Güneş dinlerinin temel inancını tekrarlayarak, varlıklarını Güneş'e borçlu olduklarını savunmalarıdır. Evrimci kaynaklara bakıldığında, Dünya üzerindeki tüm canlılığın kaynağının Güneş olarak gösterildiği görülür. Evrimcilere göre Güneş'ten gelen ışınlar, Dünya üzerinde ilk canlılığın başlamasını sağlamıştır. Daha sonraki canlı türlerini oluşturan da yine Güneş enerjisi ve Güneş ışınları nedeniyle oluşan mutasyonlardır. Evrimcilerin bu konudaki yaklaşımını en iyi özetleyen kişi ise, ünlü Amerikalı ateist ve evrimci Carl Sagan olmuştur. Sagan, Cosmos adlı kitabında, "eğer insanlar kendilerinden büyük bir şeye tapınacaklarsa bu Güneş olmalıdır" diye yazmış ve şöyle eklemiştir:
"Atalarımız Güneş'e tapıyorlardı ve bu şekilde hiç de aptalca bir iş yapmıyorlardı."13
Carl Sagan'ın hocası olan evrimci astronom Harlow Shapley ise, "bazıları başlangıçta Allah vardı diyor, ben ise başlangıçta hidrojen vardı diyorum" sözüyle tanınmaktadır. Yani Shapley, hidrojen gazının zaman içinde kendi kendine insanlara, hayvanlara, ağaçlara dönüştüğüne inanmaktadır. Dikkat edilirse, tüm saçma evrimci fikirlerin temelinde, maddi varlıkların ve doğanın ilahlaştırılması inancı yatmaktadır. Evrimcilerin dini, maddeye ve doğaya tapınmaktır.
Akıl sahibi insan ise, evrenin ve doğanın cansız ve şuursuz maddelerin bir eseri olmadığını, aksine gördüğü her detayda olağanüstü bir akıl, plan ve sanat bulunduğunu anlar. Böylelikle Allah'ın varlığını ve muhteşem yaratışını kavrar. Ancak günümüzde çoğu insan, bu gerçeğe karşı kördür ve maddeye tapınmaya devam etmektedir. Çünkü, Sebe Halkı örneğinde olduğu gibi, "şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Suresi, 24)
"Maddiyyun ve Tabiiyyun Taunu (Hastalığı)"
Hayatı boyunca dinsizlikle mücadele etmiş olan Bediüzzaman Said Nursi de, Kuran'ın bir tefsiri olarak hazırladığı Risale-i Nur Külliyatı'nda sık sık "maddiyyun ve tabiiyyun taunu"ndan söz etmiştir. Bediüzzaman'ın "tabiatçılık yani tabiata tapma ve maddecilik yani sadece maddenin varlığını kabul etme hastalığı" olarak tanımlayabileceğimiz bu ifadesi, dinsizliğin temelini oluşturan materyalizm ve Darwinizm'e dikkat çekmektedir. Bediüzzaman, "maddiyyun ve tabiiyyun" olarak tanımladığı bu dinsiz akımların mantık bozukluklarını çok detaylı olarak açıklamıştır. Bu açıklamalarından biri şöyledir:
Veyahut Firavunlaşmış maddeci filozoflar gibi, "Kendi kendine oluyorlar. Kendi kendini besliyorlar. Kendilerine lâzım olan herşeyi yaratıyorlar" diye mi düşünüyorlar ki, imandan, kulluktan çekinirler. Demek kendilerini birer Yaratıcı zannederler. Halbuki bir tek şeyin Yaratıcısı'nın herşeyin Yaratıcısı olması gerekir. Demek kibir ve gururları onları son derece ahmaklaştırmış ki bir sineğe, bir mikroba karşı mağlup mutlak bir acizi, herşeye gücü yeten zannederler.Evet, akılları gözlerine sükut etmiş maddeci felsefecilerin hikmetsiz hikmetleri, faydasızlık esasına dayanan felsefelerine göre tesadüfe bağlı olan zerrelerin hareketini, bütün kanunlarına esas oluşturup, İlahi yaratılışa kaynak göstermişlerdir. Sonsuz hikmetlerle süslenmiş yaratılışı, hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye dayandırmaları, ne kadar aklın hilafına olduğunu çok az şuuru olan bile bilir.14
İnsanların kendilerine bir "ilahlık" vasfı vermeleri son derece yanlıştır. Nitekim Bediüzzaman da yukarıdaki ifadelerinde bu gerçeğin üzerinde durmaktadır. İnsanın Allah karşısında aciz bir varlık olarak bu kusursuz kainatın var oluşunu "tesadüfler"e bağlamasının, Allah'ın apaçık varlığını inkar etmesinin ne kadar büyük bir nankörlük olduğuna dikkat çekmiştir. Bediüzzaman, başka ifadelerinde ise günümüzde bu tip bir dinsizlik akımının çok yoğun olarak yaşanacağına, bu "dinsizlik dini"nden insanların mutlaka kurtarılmaları gerektiğine dikkat çekmiştir:
Materyalist, maddeci felsefesinden çıkan nemrudca bir fikir akımı, ahir zamanda materyalist felsefe aracılığı ile yayılarak kuvvet bulur, Uluhiyeti inkar edecek bir dereceye gelir... Bir sineğe mağlup olan ve bir sineğin kanadını bile yaratmaktan aciz bir insanın ilahlık iddasında bulunması ne derece ahmakça bir maskaralık olduğu malumdur.
Bediüzzaman'ın da üzerinde durduğu gibi cansız maddelerin kendi kendilerine evreni ve canlılığı yarattıklarına inanmak son derece akıl ve mantık dışıdır. Böyle bir inanca sahip olanların akıl ve muhakeme yeteneğine sahip insanlar olduklarını söylemek mümkün değildir. Nitekim Hz. İbrahim de önceki sayfalarda anlattığımız kıssanın devamında, elleriyle yonttukları putlara tapan kavminin akılsızlığını şöyle ifade etmiştir:
Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 66-67)
Materyalist ve Evrimci Dünya Görüşünün Oluşturduğu Sahte Dinler
Kitabın başından itibaren özellikle dikkat çektiğimiz gibi, materyalistlerin en büyük amacı Allah'ı ve dini inkar eden, başıboş insan toplulukları oluşturmak ve hiç kimseye hiçbir şey için hesap vermeyen bir insan modeli meydana getirmektir.
Dolayısıyla maddeci felsefenin kökeninde Allah'ın varlığını inkar eden, her türlü manevi değeri, dürüstlük, kardeşlik, paylaşma, sevgi, barış gibi güzel ahlaka dair her türlü özelliği reddeden bir toplum özlemi yatmaktadır. Materyalistler, bu özlemlerini gerçekleştirmek için yapmaları gerekenlerin başında, maddeci anlayışın toplum içinde yaygınlaştırılmasının ve köklü bir şekilde yerleştirilmesinin geldiğini bilmektedirler.
Bu nedenle, günümüzde insanların büyük bir kısmını etkisi altına almış olan materyalizm ve onun sözde bilimsel temeli evrim teorisi hak dini kesinlikle kabul etmez. Materyalizm, ancak batıl yani sahte bir dinin varlığını kabul edebilir. Neo-Darwinist akımın önde gelen isimlerinden biri olan George Gaylord Simpson evrimciler tarafından kabul edilebilir olan dini şöyle ifade eder:
Elbette dini olarak tanımlanan ve dini duygulara dayanan ve hala varlıklarını koruyan bazı inanç sistemleri vardır. Bunların evrimle uyuşmaları kesinlikle söz konusu değildir ve dolayısıyla duygusal etkilerine rağmen, entelektüel olarak savunulmaları mümkün değildir. Ancak duygusal alanda kalmaları şartıyla, ben bunların evrimle birarada var olabileceklerini savunuyorum. Bir başka deyişle, evrim ve doğru din, birbirleriyle uyuşabilirler.15
üretilmiş olan "dinsiz" bir dindir. Günümüzde "ben dine inanıyorum" diyen insanların bazıları ise aslında farkında olmadan, materyalistlerin "doğru din" olarak kabul ettikleri bu sahte dini yaşamaktadırlar.
Aşağıda bu sahte dinlerin bazı özellikleri üzerinde durulacaktır. Görüleceği gibi bunların hepsi toplumda din adı altında yaygın olarak yaşanan çarpık inanışlardır. Fakat bazı insanlar genelde düşünmeye pek alışkın olmadıkları için, bu inanışlardaki çarpıklığı da fark edemezler. Bu nedenle hak dini bilen samimi müminlerin, insanları dinsizliğin bu çarpık dinlerine karşı uyarmaları ve onlara Allah'ın kullarına bir hidayet ve rehber olarak indirdiği Kuran'ı ve gerçek dini anlatmaları çok önemli bir sorumluluktur.
1. Allah'ın gökyüzünde olduğuna inanan bir din
İnsanların büyük bir bölümü Allah'ın varlığına inanmalarına rağmen, Allah'ın nerede olduğu ile ilgili son derece sapkın inanışlara sahiptirler. Çünkü maddeci dünya görüşüne göre madde mutlaktır ve maddenin dışında hiçbir varlığın bulunması mümkün değildir. Bu görüşün etkisi altında olan insan ise Allah'ın bu maddelerin arasında bir yerinin bulunması gerektiğini düşünür. Ancak Allah'ın nasıl bir mekanı olabileceğini zihninde canlandıramaz.
Aynı çarpık anlayışa sahip insanların geçmişte de var oldukları Kuran'da bildirilmiştir. Kuran'da Firavun'un Allah'a ulaşmak için göğe uzanan bir kule inşa ettirmek istediğinden bahsedilir. Onun bu sapkın inancı Allah'ın kudretini kavrayamamasından ve maddeyi mutlak sanmasından kaynaklanmaktadır:
Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)
Mekanı Allah yaratmıştır ve Kendisi mekandan münezzehtir. Mekana bağlı olan, yalnızca yaratılmış olan varlıklardır. Allah'ın varlığı her yeri sarıp kuşatır, dolayısıyla Allah her an her yerdedir. (Bu konunun detaylarını "Dinsizliğin Dinlerini Mağlup Eden Gerçek" bölümünde okuyabilirsiniz.)
Maddeci bakış açısının etkisi nedeniyle bu açık gerçeği kavrayamayan insanların tabi oldukları sahte dine göre ise Allah gökyüzünde bir yerdedir. Bazı insanların dua ederken sadece gökyüzüne bakmalarının bir nedeni de budur. Oysa Allah'ın her yerde olduğunu bilen biri, nereye bakarsa baksın Allah'ın orada olduğunu bilir. Allah bu gerçeği ayetlerinde şöyle bildirmektedir:
Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir. (Bakara Suresi, 115)
Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 103)
2. Allah'ın evreni ve insanları yarattıktan sonra, kendi başlarına bıraktığına inanan bir din
İnsanların tabi oldukları sahte dinlerin inançlarından biri de, Allah'ın önce tüm evreni ve canlılığı yarattığı, ancak sonrasında hiçbir şeye karışmadan, gökyüzündeki mekanından olayları izlediğidir. (Allah'ı tenzih ederiz) Bu çarpık anlayışa göre, insanlar kendi kaderlerini de kendileri belirlerler.
Oysa Allah, mekandan olduğu gibi zamandan da bağımsızdır. Dolayısıyla Allah insanları ve tüm evreni yarattığında onları geçmişleri ve gelecekleri ile, yani kaderleriyle birlikte "tek bir an" olarak yaratmıştır. Biz geleceğimizi yaşamadan bilemeyiz. Ancak Allah her insanın geleceğini ve yaşayacağı her anını bilir; çünkü bizim her anımızı, her konuşmamızı, her hareketimizi yaratan Allah'tır. Sahte dinlere mensup insanların zannettikleri gibi Allah evreni yaratıp, sonra kendi başına bırakmamıştır. Allah evrende var olan her canlıyı başlangıçları, yaşamları ve sonları ile birlikte meydana getirmiştir. Tek bir yaprağın, dalından kopup, yere düşmesinden bir insanın hayatı boyunca yaşayacağı olayların tamamına kadar herşey, Allah'ın belirlediği kader üzere işler. Allah bu gerçeği bir ayette şöyle haber vermektedir:
Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)
Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır. (Saffat Suresi, 96)
3. Cennet ve cehennemin varlığına inanılmayan bir din
Materyalist düşüncenin etkisi altında yaşayan insanların bir bölümü Allah'ın varlığına inansalar bile, cennet ve cehennemin varlığına inanmazlar. Bunun en önemli nedeni sadece gözleriyle gördüklerini gerçek zannetmeleridir. Gözleri ile görmedikleri veya elleri ile hissetmedikleri sürece bir şeyin varlığından emin olamayacaklarını düşünürler.
Oysa aklını ve vicdanını kullanan bir insan için, Allah'ın ve ahiretin varlığıyla ilgili sayısız delil bulunmaktadır. Canlılığın devamı için kusursuz bir tasarımla ve eşsiz bir uyumla yaratılan yeryüzünde ve gökyüzünde, tüm canlı maddelerin yapıtaşı olan hücrenin son derece kompleks yapısında, renkleri, kokuları, içinde yaşayan çeşit çeşit canlılar ile muhteşem güzellikteki doğada Allah'ın sayısız yaratış delili vardır. Tüm canlıları kusursuzca yoktan var etmiş olan Allah'ın, her birini ölümlerinin ardından diriltmeye kadir olduğuna da kuşku yoktur. Fakat buna rağmen inkarcı insan, iman etmemekte direnir.
Aklını kullanan bir insan ise, Allah'ın canlıları ilk kez yarattığını da, onları yeniden diriltmeye kadir olduğunu da kavrar. Ayetlerde, bu gerçeği kavrayamayan inkarcılardan şöyle söz edilmektedir:
Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? De ki: "İster taş olun, ister demir. Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)." Bizi kim (hayata) geri çevirebilir" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan." Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: "Ne zamanmış o?" De ki: "Umulur ki pek yakında." Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız. (İsra Suresi, 49-52)
Dini inkar eden insanların, Allah'ın Kuran'da bildirdiği "ölümden sonraki dirilişi" kavrayamamalarının ve bu gerçeğe şüphe ile yaklaşmalarının nedeni, yine ön yargılı materyalist inançtır. Maddeci anlayışa göre insan maddelerin etkileşiminden oluşan bir varlıktır. Hatta insanın zekası, duyguları gibi madde ile açıklanamayacak özellikleri bile materyalistlere göre maddenin etkileşimleri ile oluşmaktadır. Dolayısıyla bu insanlar yeniden dirilişi maddenin kendisini tekrar inşa etmesi olarak yorumlar ve bir türlü bunun nasıl olabileceğine akıl erdiremezler. Yani yok olan bir maddenin tekrar geri gelebileceğini bir türlü kabullenemezler.
Oysa eğer anlayamadıkları nokta, yok olmuş ve çürümüş bir bedenin nasıl tekrar canlanacağı ise, zaten insanın en başta bir yokluktan yaratılmış olduğunu düşünmeleri gerekir. Yeryüzünde bir insana, hatta herhangi bir canlıya ait tek bir zerre dahi yokken, Allah insanı yoktan var etmiştir. Gerçek bu iken, ikinci kez yaratılmayı sorgulamak veya "nasıl olabilir" diye bu gerçekten şüpheye düşmek büyük bir akılsızlıktır. Allah ayetlerinde dirilmekten yana şüphesi olanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
Ya, Biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar 'karmaşık bir kuşku' içindedirler. Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf Suresi, 15-16)
Bu konuyla ilgili diğer bir gerçek ise insanı insan yapanın, bedeni değil, ruhu oluşudur. Yani insana canlılık veren elli, altmış kiloluk et ve kemikten oluşan beden değil, ruhtur. Ölümle birlikte insanın bedeni yok olur, ancak ruhu yok olmaz. Ölüm sadece insanın ruhunun bulunduğu mekanın değişmesidir yani ahiret hayatının başlamasıdır. Ruh konusunda Allah Kuran'da bize şu bilgileri vermektedir:
Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? Dediler ki: "Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmış olacağız?" Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız." (Secde Suresi, 9-11)
Ancak inkarcı insanların ön yargıları çok açık bir gerçeği bile anlamalarına engel olmaktadır. Allah, ahiretin varlığını kavrayamayan, tek hayatlarının bu dünya olduğunu zanneden ve ölünce yok olacaklarına inanan bu insanların akletme ve kavrama yeteneklerinden yoksun olduklarını birçok ayetinde bildirmiştir:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?
Dediler ki: "(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi "kesintisi olmayan zaman' (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor." Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar. (Casiye Suresi, 23-24)
Gerçekleri görebilen, materyalist inancın etkisinden kurtularak samimi ve açık bir zihin ile düşünebilen insanlar ise ahiretin varlığına hiçbir şüphe duymadan kesin bir bilgi ile iman ederler:
Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle ahirete inanırlar. İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onlardır. (Lokman Suresi, 4-5)
Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. (Bakara Suresi, 3-4)
Sonuç olarak dinsizliğin dini ile mücadelede üzerinde durulması gereken iki önemli konu bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi evrim teorisinin bilimsel açıdan geçersizliğini anlatmaktır. Böylece insanlar tesadüflerle oluşmadıklarını, kendilerini Allah'ın yarattığını ve ona karşı sorumlu olduklarını görebileceklerdir. Diğer konu ise, maddenin gerçek mahiyeti hakkında insanları bilgilendirerek ön yargılarından kurtulmalarını ve gerçek dini anlayabilmelerini sağlamaktır. Çünkü bir madde yığınından ibaret olmadığını kavrayan insan, Yaratıcımız olan Allah'ın sonsuz kudretinin de bilincine varacaktır.
Allah'ın her yeri sarıp kuşatması, zamandan ve mekandan bağımsız olması, tüm varlıkları kaderleri ile yaratmış olması, cennet ve cehennemin varlığı ve insanların fiillerini de yaratanın Allah olması gibi, hak dinin bildirdiği gerçekler aslında anlaşılması ve kavranması çok kolay konulardır. Ama bazı insanlar bu gerçekleri anlamak istemezler ve bu yüzden zor göstermeye çalışırlar. Bunun nedeni insanların bilerek veya bilmeyerek maddeci dünya görüşünün etkisinde kalmış olmalarıdır. Bunun için insanlar madde ile ilgili ön yargılarından kurtularak maddenin gerçek mahiyetini öğrenmelidirler.
Bu kitabın sonunda yer alan "Dinsizliğin Dinlerini Mağlup Eden Gerçek" bölümü maddenin gerçek mahiyetini ortaya çıkarmakta ve insanlara şimdiye kadar bir sır gibi görünen konuların aslında son derece açık gerçekler olduklarını göstermektedir. Burada kısaca yer verilen bu önemli konuları, ilerleyen bölümlerde daha detaylı olarak bulacaksınız.
DİPNOTLAR
12. Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, New York: Academic Press, 1977, s. 10313. Carl Sagan, Cosmos, New York: Random House, 1980, s. 243
14. Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 551
15. Phillip E. Johnson, Darwin on Trial, 2.b. Illinois:Intervarsity Press, 1993, s. 128
Kaydol:
Yorumlar (Atom)